"Daha bir ay oldu olmadı. Düştük yine gündelik dertlere. Unutmayın. 80 saniye… Sadece 80 saniye. Her şey bir anda tepetaklak oldu.
Yavrusunun elbisesini enkazın altından çekip alan ve ona evladına sarılır gibi sarılan babanın ağıtlarını, feryatlarını unutmayın!"
Sosyal medyada bu yorumu okuyunca günlerdir içimde biriktirdiğim acı, hüzün, öfke ile hıçkırarak ağladım. Söylemek istediklerimiz lakin ortaya konan duygusuzluk karşısında nutkumuzun tutularak söyleyemediklerimizi yukarıdaki birkaç satır gayet net anlatıyor azizim…
Acımız çok büyük, yaralarımız henüz çok taze ve travmalarımız çok derin. Artık 6 Şubat/04.17 öncesi ve sonrası bir Türkiye gerçeği var.
Dile kolay; 11 il 62 ilçe ve onlarca köyü içine alan geniş bir sahada bölgeye gitmeyenin, orayı görmeyenin idrak edemeyeceği bir büyük yıkım ile karşı karşıyayız.
Asrın Felaketi denen Maraş ve Hatay depremleri sadece yapıları enkaza çevirmedi. On üç buçuk milyon canımız doğrudan, ülkemin geri kalan milyonlarca yüreği dolaylı da olsa aynı acının potasında eridi.
‘Canımız sağ, ruhumuz enkaz altında.’ Diye yazmış Maraşlı depremzede şair bir kardeşimiz. O hüznü, acıyı, yoksunluğu hissetmeyen, onlarla ağlamayan, üşümeyen, aç kalmayan var mıdır, bu canım Memlekette? diyordum kendime.
Heyhat!
Varmış…
Maalesef varmış.
Önce sosyal medyadan başlarını çıkardılar, bu bize benzeyen ama bizden olmayan güruh. Yalanlar, iftiralar, algılar vb. pek çok şey ile ruhumuzu bir kez daha enkaz altında bıraktılar. Sustuk. Sabrettik. Hele şu yaralarımızı saralım dedik. Lakin vicdanımızı, iyi niyetimizi, birlik ruhumuzu, kardeşliğimizi alenen hedef aldılar.
Kaç kere yumruklarımı sıktım. ‘Yere batsın sizin siyasetiniz.’ Dedim. Acının bal eylendiği, şükürlerin, kardeşliğin olduğu bir coğrafyada yaşadıklarını bir türlü anlamadılar.
Maraşlı depremzede Şair’in dediği gibiydi oysa Gönlümüzün aynası;
Gönülleri yıkmayın,
Yıkıcı dil, gönülde deprem yaratır.
Kırar.
Yara açar, parçalar
Sarsıldık, sarsmayın
Şefkatinizle sarın
Acılarımız var
Susun ey nâs susun…’
Bu Kadim topraklarda; acını olduğu yerde düşmanlıklar biter, kin köpürtülmez. Dualar yoldaş olur, uzak yakın olur. Anlamıyorsunuz değil mi? Anlayamıyorsunuz…
Siz Anadolu’nun çilekeş ama bir o kadar da kanaatkâr, vakur halkını asla anlamayacaksınız. Hani Fransız gazetecinin UÇAN TIR diye paylaştığı bir görüntü vardı ya; işte biz sadece yardımlar ile değil, tüm ruhumuzla, kardeşlerimizin yanına gidiyorduk o karlı havada yolda uçarcasına giden tırın içinde.
Hiçbir şeyi unutmuyoruz, unutmayacağız. Sabrediyoruz. Şuracığa, milli hafızamıza not ediyoruz. Devletimize sonuna kadar güveniyoruz. Milletimizin yeniden dirilişi için, acıları, yaraları sarmak için el ele durmadan çalışacağız.
Son sözüm; Milletçe yürek yangımız var iken; 6 Şubatlar bir daha yaşanmasın diye, Devletimiz canhıraş çaba gösterirken; muhalefetten de yerli ve Milli bir duruş sergilemelerini istemek çok mu fazla?
14 Mayıs’ta haleti ruhiyemiz bu minvalde iken, seçime gideceğiz Siyasi gerilimleri tırmandırmak, son birkaç gündür ‘Adayımız bu, yok şu.’ ‘Küstüm gidiyorum, ikna oldum dönüyorum.’ Falan filan tiyatro oyunlarınız ile medyanın birinci gündemine oturmayı marifet sayan muhalefete çağrımdır.
Halkın sinir uçları ile oynayıp, acımıza yaptığınız bu saygısızlık; bilin ki size yarardan daha çok zarar getirecektir. "Asrın felaketinde gelin birlikte çalışalım. Ülkeyi yeniden eskisinden güçlü hale getirelim "dediğinizi hayal etmek çok mu romantik olur?
Seçim sonucunda "mecliste kaç koltuk benim olacak?" diye ortalığı velveleye veren Muhalefete sesleniyorum.
Beyler! Sessiz olun. Acımız var!