( Bu yazımızın daha çok makale formatında olması gerektiğini bildiğimden elimden geldiğince objektif olmaya çalışsam da hem ilmimin yetersizliğinden hem de meseleye olan hassasiyetimden muvafık olamadım, hissiyatım karıştı, bundan dolayı kusurumu mazur görünüz. )
İnsanlık tarihi beşeriyetin varoluşundan itibaren çeşitli savaşlara, zulümlere şahit olmuştur. Dünyanın farklı yerlerinde farklı sebeplere bağlı olarak topluluklar birbirleriyle savaşmışlardır. Bu savaşlar yeri geldiğinde devletlerin çıkarları yeri geldiğinde toplumların dini inançları veya kimi zamanlarda da bir güç gösterisi sonucu ortaya çıkmıştır. Ne yazık ki bu durum modern, çağdaş, barışın hâkim olduğu, devletlerin demokraside birbirleriyle yarıştığı, liderlerin dilinden barış ve kardeşlik lafını düşürmediği 21. yüzyıl dünyasında da geçerliliğini sürdürmektedir. Bir ek parantez: Çoğu devletin bu durumu kabul etmemesine rağmen. Bu yazımızda çok farklı ve bilinmeyen, bizlere kırgın bir vilayetin Türklere ait olduğunun su götürmez haklılığının binlerce sebeplerinden yalnızca 3 tanesinden bahsedeceğiz. Dünyanın tanımadığı, Kaşgarlı Mahmut’ un memleketi, bir zamanlar Türk sürülerinin otlatıldığı toprakların bulunduğu, soydaşları tarafından dahi unutulmuş, yıllardır zulmün şiddetlenerek arttığı bir grup masum, mahzun, mahur, garip, yetim insanların yaşadığı, insan haklarının ve onurunun ayaklar altına alındığı, boynu bükük ama başı dik Doğu Türkistan. Bu bahtsız ve mazlum memleket yıllardır zalim Çin'in zulmü altında. Peki, Çin burada neyin davasını güdüyor veya hangi konularda hak iddia ediyor. Doğu Türkistan, Orta Asya'nın orta bölümünde yer alan Büyük Türkistan'ın doğu kesimidir. Şu anda Sincan Özerk Bölgesi olarak isimlendirilmektedir. Bu tarz isimlendirmelerin olması doğu Türkistan’ın hür ve bağımsız bir devlet olmadığını göstermez. Çünkü Uygur ayrılıkçılar 12 Kasım 1933 tarihinde Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti'ni kurdu ve Çin'den bağımsızlıklarını ilan etti. Bağımsız ve cumhuri bir ülkenin kendisini hiçbir şekilde tehdit etmemesine rağmen yalnızca çıkarları doğrultusunda egemenliğini elinden almak ne insan haklarına ne de uluslararası Hukuk’a uygundur. Bu bağlamda Doğu Türkistan'da yıllardır sürdürülen politikanın hiçbir haklılık boyutu yoktur ve yıllardır yapılan zulmün bedelinin ödenmesi gerekir. Doğu Türkistan bölgesinde tarih boyunca farklı topluluklar hüküm sürmüştür fakat bölgeye adını veren topluluk Türklerdir. Bölgenin tarihte ilk kime ait olduğu şu an kime ait olacağını göstermese bile tarihi kaynaklara ve kalıntılara baktığımızda Orta Asya ve özellikle Doğu Türkistan bölgesi Türk yurdudur. Mesela Anadolu Malazgirt öncesine kadar Bizans'ın merkezi ve gözbebeğiydi fakat günümüze geldiğimizde dünyanın neresine gidersek gidelim Anadolu dediğimizde Türkiye, Osmanlı, Türkler, İslamiyet gibi kavramları çağrıştırdığını görürüz. Eğer bir toprağın gerçek sahibini öğrenmek istiyorsak o toprağa en çok kanını döken ve en çok mücadele edene bakabiliriz. Aynı şekilde bu bölge için bu topluluk gerekli bedeli ödemiş canlarını vermiş yeri geldiğinde de kan dökmekten geri durmamıştır ve nitekim son 100 yıldır bayrakları, vatanları, hürriyetleri ve dinleri için zulme dayanıp benliklerini korumaya çalışmaktadırlar. Durum böyle ortadayken Kaşgar ve çevresi Doğu Türkistan'a yani Türklere anasının ak sütü gibi helal ve haktır. Doğu Türkistan'ın Türklere ait olmasının sebeplerinden biri de diğer Türkî devletlerdir. Bu bölge Çin'in ipek yolu projesinin güzergâhının kritik bir kısmına sahiptir ve dolayısıyla Çin bu coğrafyayı kolay kolay bırakmayacaktır. Bu coğrafyayı bırakmadığı gibi diğer Türkî devletleri de sırayla projesine hizmet ettirecektir. Merhametten yoksun bu devlet Doğu Türkistan'a yaptıklarını çıkarları için diğer devletlere yapmaktan da çekinmeyecektir. Fakat elbet bir vakitte Kuzeydeki Aslan olan Rusyayla çıkarları çatışacak ve bu iki merhametini kaybetmiş devlet olası bir savaşta tarihin görmediği kadar zalimleşip birbirlerine nükleer saldırılarda bulunabilir. Böylesi bir saldırıda Orta Asya'nın tümü ciddi etki altında kalır. Dolayısıyla bu "Sincan Özerk Bölgesi" 'nin Türklerde kalması dünya barışı için ciddi önem arz etmektedir. Sovyet Rusya ve komünist Çin devleti arasında sıkışmış bir Türk coğrafyasından bahsediyoruz. Bu coğrafyada yıllardır kan ve zulüm durmamıştır. Yıllardır üç maymunu oynayan insan hakları mahkemeleri ve bu hakların savunuculuğunu yapan topluluklar ne yazık ki sessizliklerini korumaktadır. Bu coğrafya çok eski zamanlardan beri Türk yurdudur ve Türk yurdu kalmaya devam etmelidir. Bu bölge kendi özgürlüğünü ilan etmiş hatta ve hatta kendi cumhuriyetini kurmuş bir devletin topraklarıdır dolayısıyla değil Çin hiçbir devlet geçerli bir sebebi yokken bu vatan topraklarına müdahale edemez. Eğer etmesine hâlâ müsaade edilirse yakında kopacak bir kıyamette dünya pişman olacaktır. Buradaki insanların haklarını tüm dünya haykırmalı, insan hakları mahkemeleri devreye girmeli ve başta Türkiye olmak üzere tüm dünya ülkeleri gerek devletiyle gerek toplumuyla bu konuda gerekli hassasiyeti göstermelidir.